bugün

entry'ler (63)

hamamböceği

benim asıl merak ettiğim, ne tür insanın bu hayvanı yakalayıp, kafasını kopardıktan sonra onu bir kutunun içine koyup da ölmesini beklediği. hayvan günden güne ölürken başında oturup defterine notlar almış. evi istila ediyordur, mutfak masanda geziyordur, öldürürsün. ama eğer ağır ağır ölümünü seyrediyorsan bu zalimliktir. kafası kopunca bir ay yaşıyormuş. ne işe yaradı bu şimdi? sayısal veri olunca bilim mi oldu?

günün birinde uzaylılar gelip bize hamamböceği muamaelesi yapacak. sırf onlara göre çirkiniz, iğrenciz diye rahat rahat öldürecekler bizi. ne kadar süre aç kalınca yamyamlaşıyoruz diye bakacaklar. bacağımızdan asıp kaç günde kopuyor diye merak edecekler. niye bize böyle eziyet ettiklerini anlayamayacağız bile.

starbucks

izmir bornova'ya kıyasla konuşuyorum, çay çok ucuzdur burda. küçük park'ta da burada da büyük çay 2.5 liradır. fakat bunların büyük çayı yarım litre kadar vardır, dolayısıyla benim gibi tek bardak çayı çaydan saymayan tipler için süper ucuza gelir.

türk erkeği

centilmendir. sırf kadınsın diye iki katın yaşındaki adam minibüste sana kalkar yer verir.

öküzdür. sevgililer yan yana oturabilsin diye yer vereyim dersin, zaten onlar için boşalttığın yeri kapmaya çalışırken eline parayı tutuşturup "kalkmışken şurdan iki kişi de versene" der.

çocuk sesi

adamı hayattan soğutur.

o kadar da değil belki, ama çocuk milletinden kesin soğutur. bakın ben soğudum mesela.

fakat neden diye de düşünmüyor değilim. arkadaşlarınla kovalambaç oynuyorsun. ağzını bile açmanı gerektirmeyen bir oyun, fakat sen koşturuken bir yandan da ciğerlerinin son gücüyle bağırıyorsun.

sanıyorum ki bu bir tür korunma içgüdüsü. bir yerde çocuk varsa etraftaki bütün büyükler bunu bilir. çevrede bir tehlike olsa anında sesi takip ederek çocuklara ulaşabilirsin. türün devamı açısından iyi bir özellik tabii. nadiren sesi soluğu çıkmayan çocuklar oluyor mesela. zamanında aslanlar falan yemiş bunları, o yüzden az kalmışlar işte.

18 yaş

ehliyet alabilecek olmak dışında bir fonksiyonu yoktur.

tuvalet yazıları

tıp fakültesi öğrenci tuvaletinde:

1. kişi: 2010 eylül tusunu kazanacağım..

2. kişi: bu kafayla nah kazanırsın

supernatural

--spoiler--

--spoiler--

7. sezon için spoiler olacak. hangi bölüm bilmiyorum, ama son bölüme kadar gelmediyseniz burda ne işiniz var değil mi?

sağda solda görüyorum, bir sürü insan çamaşır suyuna çemkirmiş. niye yahu? dumana dönüşüp insanın ağzına giren, kurşundan bıçaktan etkilenmeyen şeytanlar tuza dayanamıyorken iyiydi. kimseciklerin "tuz ne alaka" diye sorduğunu hatırlamıyorum. tuz bu ya, yemeğine falan dökersin hani. bir avuç yutsan bir şey olmaz. bir avuç çamaşır suyu yut bakalım ne oluyor?

bu arada bir avuç tuz yutmayın. çamaşır suyu da yutmayın. ama biri kafanıza silah dayarsa tuzu seçin.

memeleri sarkık türk kızına öneriler

türk kızı lafı agresyon yaratma amaçlı girilmiş ama, bilgi bilgidir.

birçok sarkık memenin asıl sebebi dik durmamaktır. işin komik yanı, bu memelerin sahipleri de kambur durduklarını farketmez, suçun aslında gayet normal olan memelerinde olduğunu zannederler. o yüzden dik durun.

astral seyahat

bildiğim kadarıyla insan astral seyahatte iken etrafını görebiliyor, normalde görmediğimiz canlılarla konuşuyor, duvarlardan falan geçebiliyor.

fakat bir şeyin tadına bakamıyor. yemekten bahsetmiyorum, sadece duyu olarak tat yok. duvarlardan geçtiğine göre dokunma da yok. hiç çiçek koklamayla ilgili astral seyahat hikayesi de duymadım.

bu durumda beş duyunun sedece ikisini kullanabiliyoruz. e şimdi uyaranlar farklı olsa da bunları algılayacak yapılar tamamen organik. bu açıdan bakıldığında görme ile dokunma arasında pek fark yok ki. nasıl biri oluyor da diğeri olmuyor? hani matrix revolutions'daki neo'nun görüşü gibi bir görüş olsa, böyle ışıklı ışıklı, görmekten çok hissetmek gibi, o zaman daha bir anlaşılır bulacağım.

yanlışım varsa düzeltin, belki de beş duyunun tamamını içeren durumlar oluyordur. o zaman gene fiziksel bedeni arkada bırakıp fiziksel uyaranları algılayabilme olayı benim için gizemini korumaya devam eder, ama en azından durumu kendi içinde mantıklı bulurum. şu an ise astral seyahat yapıyor olmaktan ziyade beynin bunu yaptığına inanıyor oluşu daha olası gibi.

9

--spoiler--

--spoiler--

gözünüz kaymasın, bir sonraki cümlede sonundan bahsedeceğim. hatta paragraf yapayım.

yanlış taraf kazandı yahu sonunda. savaşı bidik kuklalar kazandı da ne oldu sanki? ne yapacaklar ki bundan sonra? canavar rolünü oynayan elemanda da insan ruhundan bir parça vardı. hem de kuklalara hediye olarak verilen ufak bir ruh parçası değil, kendi emeğiyle çekip aldığı koca bir parça vardı. üstelik o paçavra kuklalardan farklı olarak mühendisti. devamlı bir şeyler icat ediyordu, sonra onları geliştiriyordu. eğer kazanabilseydi adam dünyayı baştan düzenleyebilirdi.

ufo

adamlar ne olduğunu bilememiş, ufo demişler. biz bilmişiz, uçan daire demişiz. belki de bu yüzden türkiye'de pek itibar edilen bir kavram değil. uçan daire işte, adı belli sanı belli, gizem yok.

half life

(bkz: gordon freeman s mind)

black swan

bale gibi bir film, izlerken konuyu anlatan bir broşür lazım yanında. yoksa o opera mıydı? açıkçası karşıdan bakınca bile 'vay be' dedirten sanattan hoşlanıyorum, hakkında bilgi sahibi olmak için araştırma gerektiren, bir nevi dersine çalışılması gereken sanat bana göre değil.

baklavayı eliyle yiyen insan

normal baklava neyse de, dondurmalı baklavada zorlanır herhalde. sonuçta dondurma her baklavanın üstüne birer lokma konmuyor. çok bulaşır eliyle ayırsa..

ağaç gölgesinde kitap okumak

insanın gözünde canlandırdığı kadar keyifli değil aslında. rüzgâr eser, sayfalar karışır, yukardan yaprak börtü böcek falan düşer, kıçına taş batar..

kedi

geri zekâlı hayvan.

tabii adı üstünde hayvan sonuçta. ama çok fazla şey beklemiyorum ki.. yatağıma işeme yeter. kumun 2 güne bir temizleniyor, mama kabın devamlı dolu, eğer beğenip kabul edersen yediğim here şeye ortak ediyorum seni ve karşılığında yatağıma işiyorsun. aferin. aptal.. kendi yatağımda yatamıyorum ya. beyefendinin kum yerine yetağı tercih etmesinin sebebi de balkondaki ördek yavrusu. çünkü ördekten korkuyor, çünkü geri zekâlı.

yarım saat önce odama girmek için kapının önünde yırtınıyordu. kıyamadım aldım içeri. ama yatağa çıkmasın diye gözümü üzerinde tutuyordum. bu salak ne yaptı? masanın çekmecesine arkadan girip içeri işedi. embesil.

eğer 1 yaşında, her türlü kuştan civcivden tırsan, akvaryum seyretmeyi seven geri zekâlı bir kedi isterseniz bana haber verin. çişiyle bir göndereceğim, bu yüzden hobileriniz arasında yatak yorgan yıkamak olması lazım.

yazarın sözlükte bayan olduğunu belli etmesi

belli etmek ayrı, saklamamak ayrı şeyler. eleştiren taraf belli etmeyi eleştirirken, savunanlar da saklamama kısmını almışlar. kavram kargaşası olmuş.

dikkat çekeceği belli olan bir şeyi belli etmek zaten dikkat çekmeye çalışmak olduğundan insanların canını sıkması normal. burada yazılanların hepsi sözlükte 3 dil bilenlerin kendini belli etmesi gibi bir başlığın altına da yazılabilirdi.

üşendim gerisini yazmaya. birşey olduğunu saklamamak ise normaldir, zaten tepki çekmez falan filan..

yusufçuk

yusufçuk diye bildiğimiz böcek aslında kız böceği olabilir. aralarındaki en belirgin fark, kondukları zaman yusufçuğun kanatlarını açık tutması, kız böceğinin ise vücuduna paralel şekilde kapalı tutmasıdır. bu durumda bu güne kadar yusufçuk diye etiketlediğim tüm böcekler aslında kızböceğiymiş.. gerçi ikisi de odonata'nın alt türü olarak geçiyorlar. yusufçuk(dragonfly) epiprocta, kız böceği(damselfly) zygoptera. türün tanımında bireylerin aralarında verimli döller oluşturabilmesi olduğundan bu ikisi çiftleşebilir mi merak ediyorum. aslında bilgisi olan biri mesaj atsa sevinirim.

bir de, bir böcek bu kadar güzel renklere sahip olabilir mi yahu? ne zaman bunlardan bir tane görsem kendimi tropiklerde sanıyorum.

fallout 3

bir konuya giriş yazısı yazmak benim için her zaman zor olmuştur. konu fallout gibi benim için önemli bir şey olunca daha da zorlanıyorum. bu üçüncü başlangıcım oldu, umarım sonunu getirebilirim.

sanırım asıl zor gelen kötü şeyler yazacak oluşum. olumsuz eleştiri yapmaktan hoşlanmıyorum, nitekim burada yapacağım da çoğunlukla bu olacak.

yine de önce fallout 3ün çok takdir ettiğim bir yönü ile başlamak istiyorum. oynanış. ilk iki oyun ancak rpg hayranları tarafından oynanabilecek bir yapıya sahipti. 'nesini seviyorsun bu oyunun, amma durağan' lafını birden fazla kez duymuşluğum vardır. ki bence öyle olması bazı açılardan daha iyiydi. bu konuya daha sonra değineceğim.

ben fps oynayamam. çok istememe rağmen mass effecti bir türlü bitiremiyorum, bu yüzden bir ton ödül alan mass effect 2'ye geçemiyorum. eskiden kardeşimle max payne oynardık, daha doğrusu o oynar ben izlerdim. oynayabildiğim tek kısım hiç silah kullanılmayan rüyalardı. fakat vats sistemi sayesinde fallout 3'ü oynayabildim. hatta ilerledikçe oyun zorluğunu harda kadar getirdim. turn based bir combat sisteminde sıkıntıdan bayılacak olan call of duty'ci kuzenim de fallout 3'ü zevkle oynadı. biri 16 diğeri 28 yaşında iki kişinin aynı oyundan zevk almasını sağlamak büyük bir başarı, helal olsun adamlara. cidden, keşke mass effect'te de vats olsaydı.

--spoiler--

--spoiler--

benim için üzücü olan hikaye kısmını spoiler içine alıyorum. bu besbelli olan gerçeği de benim gibi gözü kayanlar için yazdım.

ya bir oyun ne kadar klişe olabilir ya? illa bütün overseerlar pislik olacak ve abuk subuk sebeplerle bizi kapı dışarı edecek öyle mi? bütün devlet başkanları -bilgisayar bile olsalar- halkın üzerinde deneyler yapacaklar, kalan azıcık nüfusu daha da azaltmaya çalışacaklar.

fallout 2161'de, fallout 2 2241'de geçiyor. ikinci oyunda şehirler kurulmaya başlamış, üç beş yeşillik görür olmuştuk. olması gereken de buydu. fallout 3 ise 2277'de geçiyor, wikiden kontrol edene kadar 3. oyunun 1'le 2 arasında bir zamanda geçtiğinden emindim. böyle saçmalık mı olur, aradan kaç sene geçmiş, sen azıcık medeniyet kurmaya çalışacağına hala ben deney yapacağım nıhahahalardasın. herifler şifalı diye radyasyonlu su içiyor, bombaya tapıyor haberin yok.

bir de falloutu fallout yapan kara mizah nerdeydi? mumya zannedilip sergilenen ghouller vardı fallout 2de. patlayan inekler vardı, kutsal kaseyi arayan şovalyeler vardı, hileli boks eldivenleri vardı, altın yerine bir kese dolusu şişe kapağı bulunca hayalkırıklığından dolayı kuyuda unuttuğumuz cüce vardı, sahibini uzaylıların kaçırıp kaçırmadığını sorduğumuzda şaşıran bir köpek vardı.

bunların hepsi gitmiş işte, yerine elinde flamethrower olmadığı için harold'u yakarak öldüremeyeceğine hayıflanan 16 yaşındaki çocukların oynayabileceği bir arayüz gelmiş.

yeter bu kadar, üzüldüğümle kalıyorum.

bir daha asla kız sevmeyeceğim

tecrübeli kadınları tercih eden birinin lafı olabilir.